8 Eylül 2008 Pazartesi

Marka Yapmak ve Patent

Yabancı markalardan iç piyasaya baskı

Türkiye’de markalar konusunda ümit var bir zenginlik olsa da, patentler tasarımlar konusunda çok fakiriz…

Yabancı marka hegemonyası…
Ülkemizde yabancı markalar halen en prestijli markalar konumunda. Bu markaların prestijli olduğu taklidinin çok olmasından belli oluyor… Halen mahkemeler ve Türk Patent Enstitüsü’nde yabancı markaları koruyan uygulamalarda bulunuyor. Bir markanın taklidi davasında, yerli üretici markasını tescil ettirmiş ve yabancı şirket de bu marka benimkinin benzeri, iptal edin diyorsa, mahkeme; yerli marka sahibine maalesef “…elin markasını yürütmüşsün” gözüyle bakıyor. Sanki, Türk şirketleri marka üretemezmiş, hep taklit yaparmış gibi… Diğer yandan gerek mahkemeler gerekse TPE, yurtdışından gelen bir broşürü, dergiyi resmi evrakmış gibi delil kabul ediyor, Türk şirketinin yerine göre daha üstün delili ikinci planda kalabiliyor… Bu da kendi üreticimizin, markamızın kendi gözümüzde hala “taklitçi, yeni bir şey üretemez ancak çalar…” şeklindeki imajın değişmediğini göstermek açısından acı bir sonuçtur. Ancak gerçek bu değil; Türk markaları geç de olsa dünyaya adım attı. Gerek Türkiye’de gerekse dünya ülkelerinde adını duyurmaya başladı. Diğer yandan da devletin de teşvikiyle Ar-Ge çalışması yaparak kendi buluşunun patentini alarak yabancı lisans kullanmayı aza indirdi… Arçelik örneğinde olduğu gibi.


Türkiye Patent ve Tasarım Fakiri
Dünyanın en büyük Patent kütüphanesinin Avusturya’da, son yıllarda dünyanın en fazla patent alınan ülkesinin Çin olduğunu, Türkiye’de alınan yerli yabancı tüm patent sayısının bir yılda IBM bilgisayar firmasının aldığı patentin altında kaldığını bilirsek, nerede olduğumuzu daha iyi anlarız. Sanayide Ar-Ge’de istediğimiz seviyeyi hala yakalayamadığımızdan patent ve endüstriyel tasarımda ülkemiz fakir durumda. Ancak, son yıllarda bu konuda güzel gelişmeler de yok değil…

Şimdi artık söylenmiyor ama bundan 10 yıl önce bizim gibi sınai mülkiyetle uğraşan avukatların en sık duyduğu söz şuydu: “Adam Panasonic yazmış ben Pavasonic yazarım, benimkinde ‘V’ var”, “Ne var bunda kardeşim, adam, bu makinenin üst kısmını biraz eğit yapmış, bu şekil babasının malı mı? Ben de aynısını yaparım…”

Şimdi ise, duyulan cümle, “Benin patentim onunkinden farklı, yeni bir buluştur, ben yenilik ekledim” oluyor… Bu iyi bir gelişmenin olduğunu gösteriyor. Buradaki gelişme; “Ben yaparım onun tekelinde mi?” aşamasından; “Onun buluşuna saygı duyarım, ama benimki onun buluşundan farklı. Bizim mühendislerimiz ayrı bir buluş gerçekleştirdi” aşamasına gelinmiş olmasıdır.

Tasarımda da artık, Laleli’de, Merter’de taklit tasarım için gelen polislere avukatlara saldırma olayları yok denecek kadar az, sadece itiraz oluyor; “Bu tasarım onunkinden farklıdır” şeklinde…

Zenginlik Patentle Gelecek
Türkiye dünyaya mal satmak için zorlandıkça ve iç-dış piyasalarda rekabet arttıkça, karlar düştükçe; üretici ve satıcılar; kendi buldukları en küçük buluşu tescil ettiriyorlar, en küçük şekil değişikliğini tasarım olarak alıyorlar… Bazen küçücük bir ürünün 200 USD olduğunu gören, “Bunu biz imal edelim, inan 20 dolara yaparız” diyor ama bu ürünün patentli olduğunu görünce yapacağı bir şey kalmıyor.

Türkiye dünyaya sattığı markalı, patentli malları, tasarımları ölçüsünde zengin ve güçlü olacaktır. İmaj problemi dediğimiz zaten “marka” problemidir. Yani Türk veya Türkiye adını duyan ilk anda ne hisseder, sorusuna, iyi ve olumlu cevap verebilirsek iyi markayızdır… Malların üzerinde Made in Turkey yazınca, bir kalite ifadesi yüze yayıldığı zaman marka olduğumuzu anlayacağız. Hatırlayanlar çoktur, 25 – 30 yıl önce “Capon malı canım, bir kere kullan at” denirdi. Yine “Alaman malı, kırılmaz” denirdi. Japonlar geldiğimiz süreçte bu kötü imajı düzeltti. Şimdi ise, “Çin malı mı canım, dikişi kötü” deniyor. Ama 10 sene sonra Çinliler de bu kötü imajdan kurtulacak.

Bizde ne yapıp edip önümüzdeki yıllarda markamızı kalitemizi ortaya koyup “Türk malı” dendiğinde dünya insanlarına “Vay be Türk zekasına, estetiğe, tasarıma bak. Türkler bu işi biliyor” dedirtmemiz gerekiyor, dedirtmeliyiz de…
Av.Ali YÜKSEL
http://www.gidamarka.com/index.php?Itemid=35&id=15&option=com_content&task=view

Hiç yorum yok: