9 Kasım 2008 Pazar

Atatürkçülük

Atatürkçülük

Atatürkçülük; temel ilkelerini Atatürk’ün belirlediği,
Türk ulusunun, akıl ve bilimin yol göstericiliğinde ileri bir toplum olarak çağdaş uygarlık düzeyine erişmesini, tüm insanlığın içinde bağımsız, eşit ve şerefli bir biçimde yer almasını amaçlayan bir düşünce sistemidir. Kemalizm olarak da adlandırılan bu sistem, Türk toplumunun gereksinim ve isteklerinden doğmuş; devlet yaşamına, düşünce yaşamına, ekonomik yaşama, toplumun temel kurumlarına ilişkin gerçekçi düşünce ve ilkeleri içeren tümden bir ulusal çağdaşlaşma, değişim ve dönüşüm modelidir.

"Kemalizm" terimi 1930'larda kullanılmaya başlanmıştır; çünkü soyadı kanunu ile Atatürk adının kabulü 1934 senesidir. Mecburen daha üstün olan Atatürk adı ile anılması geciksede 4 sene sonradır.

1934'de Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı, Türk kültürü ve Türkiye Cumhuriyeti'ni tanıtmaya yönelik olarak La Turquie Kemaliste (Kemalist Türkiye) dergisini yayımlamaya başlamıştır.

Atatürkçülüğü daha çok Kemalizm şeklinde kullanmak Türk adından rahatsız olan bölücülerin işidir. Çağdaşlık deriz, Akılcılık, Devrimcilik, Ulusalcılık-Milliyetçilik...v..b şekilde söyleriz, işte aynen bu söylenişe Türk diline uygun şekilde de Atatürkçülük deriz: Emperyalizmin kucağına düşmüş izmlerle değil, onların dilleriyle, ekleriyle, kökleriyle değil.. Kendi Türk Dili kurallarımızla bu zekamız işler, birbirimizi kucaklarız!..

Ne olursa olsun içerik hep aynıdır.

Ne var ki; bu yazılan ve söylenenleri büyük bir dikkat süzgecinden geçirecek olursak, bunların tek yanlı olarak inceledikleri, Atatürk-Atatürkçülüğü kendi görüş ve düşüncelerine göre, kendi karakter ve yetenekleri ölçüsünde yorumlamaya çalıştıkları görülmektedir.

Atatürk-Atatürkçülüğün ne olduğunu anlamak ve kavrayabilmek için herşeyden önce O büyük insanın fikir ve düşüncelerini, ilkelerini ve Türk İnkılâbının felsefesini anlayabilmekle ancak bir sonuca varabiliriz. Atatürk’ün felsefesinin ne olduğunun anlaşılması için de O’nun yaşantısının derinliklerine inmek zorunludur.

Atatürk-Atatürkçülüğü anlamak için, ciltler dolusu eserleri incelemeyenler bile, kendi kişiliğini kendi kalemiyle ve bütün gerçek anlamıyla söylemiş olduğu Büyük Nutku , söylev ve demeçleri iyice okuyup anlayarak, özümseyerek belirgin, gerçekçi bir sonuca ulaşabilir.

— Atatürkçülük gücünü gerçekçi, atılımcı ve sürekli oluşumdan almaktadır. Bu bakımdan sonsuza dek yaşayacak olan sürekli bir atılım ve ilerleme yoludur.

— Atatürkçülük demek, yurdunu, ulusunu canından daha çok sevmek demektir.

—Atatürkçülük, şahsi çıkarlarımızı memleket ve millet çıkarları üstünde görmemek ve düşünmemektir.

— Atatürkçülük akılcı ve bilimseldir. Atatürkçülüğün belli başlı niteliklerinden birisi de sorunlara akılcı ve bilimsel yaklaşımlarla çözüm aramayı istemesidir.

Atatürkçülük bir ülkü yolu olarak ilkokuldan itibaren ders kitaplarına geçirilmeli, gençlerimiz bu amaca göre eğitilmelidir. Düne kadar buna gereğince değinilmediği için bazı çevreler kendilerine göre yorumlar yaparak Atatürk-Atatürkçülüğü yanlış bir yönde anlatmaya çalışmışlardır. Fakat bunlar hedeflerine ulaşamadılar ve ulaşamayacaklardır. Çünkü, düşüncesi düşüncemizdir, yolu yolumuzdur.


Atatürk ve Siyaset

Atatürk ün siyasi bakış açısı ve uygulamaları hep Ulusal-Liberal bir politika olmuştur.

Devletçiliğin bizce anlamı şudur: kişilerin özel teşebbüslerini ve şahsi faaliyetlerini esas tutmak, fakat büyük bir milletin ve geniş bir memleketin ihtiyaçlarını ve çok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak. (1936)

Prensip olarak, devlet ferdin yerine geçmemelidir. Fakat ferdin gelişmesi için genel şartları göz önünde bulundurmalıdır. (1930)

Kesin zaruret olmadıkça, piyasalara karışılmaz; bununla beraber, hiçbir piyasa da başıboş değildir. (1937)

Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk toplumudur. Bu toplumun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa, o topluma dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur. (1923)

İç siyasetimizde ilkemiz olan halkçılık, yani milletin bizzat kendi geleceğine sahip olması esası Anayasamızla tespit edilmiştir. (1921)

Türkiye Cumhuriyeti halkını ayrı ayrı sınıflardan oluşmuş değil, fakat kişisel ve sosyal hayat için işbölümü itibarıyle çeşitli mesleklere ayrılmış bir toplum olarak görmek esas prensiplerimizdendir. (1923)

Yeni Türkiye devletinin yapısının ruhu milli egemenliktir; milletin kayıtsız şartsız egemenliğidir. Toplumda en yüksek hürriyetin, en yüksek eşitliğin ve adaletin sağlanması, istikrarı ve korunması ancak ve ancak tam ve kesin anlamıyla milli egemenliği sağlamış bulunmasıyla devamlılık kazanır. Bundan dolayı hürriyetin de, eşitliğin de, adaletin de dayanak noktası milli egemenliktir. (1923)

Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, kültürel ve benzeri her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından mahrumiyeti demektir. (1921)

İnsanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak insanlıktan uzak ve son derece üzülünecek bir sistemdir. İnsanları mesut edecek yegane vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddi ve manevi ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve enerjidir. (1931)

Biz kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız. (1936)

Atatürk, devletçilik ilkesini şu şekilde açıklamaktadır: "Türkiye'nin uyguladığı devletçilik sistemi, on dokuzuncu yüzyıldan beri sosyalizm kuramcılarının ileri sürdükleri fikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu, Türkiye'nin gereksinimlerinden doğmuş, Türkiye'ye özgü bir sistemdir. Devletçiliğin bizce anlamı şudur: Bireylerin özel girişimlerini ve faaliyetlerini esas tutmak; fakat büyük bir milletin bütün gereksinimlerini ve birçok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk vatanında yüzyıllardan beri bireysel ve özel girişimlerle yapılamamış olan şeyleri bir an önce yapmak istedi ve kısa bir zamanda yapmayı başardı.

Bizim izlediğimiz bu yol, görüldüğü gibi, liberalizm'den başka bir yoldur"15. Görülüyor ki Atatürkçü devletçilik anlayışı, kalkınma sürecinde olan Türkiye'nin ekonomi siyasetinde devleti, yapıcı ve yönetici olduğu kadar düzenleyici bir unsur kabul etmektedir. Bu anlayışta devletin müdahalesinden çok, ekonomiyi birey ve devlet el ele geliştirmek, mümkün olduğu kadar az zaman içinde milleti refaha, memleketi bayındır hale getirmek için milletin genel ve yüksek yararlarının gerektirdiği işlerde, özellikle ekonomik alanda devleti ilgili kılmak söz konusudur. Kalkınma süreci içinde durum ve şartlara göre, bireysel girişimin yanı sıra kamu yararının söz konusu olduğu alanlarda devlete de görev yükleyen Atatürkçü devletçilik ilkesi, ekonomik alanda "karma ekonomi" kavramıyla ifade edilebilir.

Atatürk şöyle sesleniyor,
Özet olarak Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetenlerin, demokrasi esasından ayrılmamakla beraber "ılımlı devletçilik" ilkesine uygun yürümeleri, bugün içinde bulunduğumuz hallere, şartlara ve zorunluklara uygun olur.
Bizim izlemesini uygun gördüğümüz "ılımlı devletçilik" ilkesi, bütün üretim ve dağıtım araçlarını bireylerden alarak, milleti büsbütün başka esaslar içinde düzenlemek amacını izleyen sosyalizm ilkesine dayalı kollektivizm yahut komünizm gibi özel ve bireysel ekonomik girişim ve faaliyete meydan bırakmayan bunlar gibi bir sistem değildir.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K.Atatürk'ün El Yazıları, s. 447 - 449)


***

Ne dediler...

Atatürk, eskimiş bilimlerle boş yere kafasını yormamış olduğundan daha taze ve cesur düşünen bir önderdir. Kendisi için, bugünkü Avrupa’nın en güçlü Devlet Adamıdır diyebileceğimiz Atatürk, hiç şüphesiz devlet adamlarının en cesur ve orijinalidir.
Herbert Sideabotham, İngiliz Yazar

  • Hayatının sonuna kadar milleti'nin mutlak güveni ile kurduğu devletin başında muzaffer kumandanının kişiliği, eşi görülmemiş bir karakter örneğidir.
C. C. SFORZA, İtalya

  • Şaşırtıcı ve çekici bir kişi. Asker olarak büyük, fakat devlet adamı olarak daha büyük.
Japon Times

  • Çağının, belki de tüm tarihin en olağanüstü kişilerinden biri.
Egyptian Gazetesi, Mısır

  • Bizim aslımız rengi uçmuş bir kıvılcım iken, O'nun bakışı ile cihanı kaplayan ve aydınlatan bir güneş haline geldik.
İkbal, Pakistanlı şair

  • Atatürk, tarihte teşkilatçı bir dahi, bir milletin harikalar yaratan yöneticisi ve memleketinin kurtarıcısı olarak kalacaktır.
Independance Romaine Gazetesi, Romanya, 12 Kasım 1938

  • Savaş sonrasının en ileri gelen devlet adamlarından biri. Kendi başına bir klâs oluşturuyordu ve hemen her açıdan tekti.
The Fortnightiy, Londra

  • Devrin yüksek şahsiyetleri kitaplarda, konferanslarda Türkiye'nin asla değişmeyeceğini ve değişmeden öleceğini ilan etmişlerdi. Hâlbuki ölmeden değişti. Hem de kökünden ve baştan aşağı değişti. İnançlar, gelenekler, yöntemler yıkıldı. Son döküntülerini de yabancı zırhlıları ve kapitülasyonlar gibi memleketten sürüp attılar. Türkiye, ruhunu değiştirmişti. Tamamen ve tasavvur edilmesi mümkün olduğu kadar...
Raymond Cartier, Le Nouvelliste Gazetesi, Fransa

  • Bir milleti, uçurumun kenarından sarsılmaz azmiyle kurtaran, kuvvetlendiren, yükselten yöneticiler arasında Atatürk, en birincisidir. Timpul Gazetesi, 12 Kasım 1938
Çağımızda hiçbir isim Atatürk'ün adı kadar büyük saygı yaratmamıştır. Observer Dergisi, İngiltere
  • İngiltere önce, cesur ve asil bir düşman, sonra da sadık bir dost olarak tanıdığı büyük adamı selamlamaktadır.
Sunday Times Gazetesi, İngiltere
  • Atatürk, tarihte, memleketinin en büyük adamlarından biri olarak kalacaktır. Le Morgen Bladet Gazetesi, Norveç

  • Üstün iradesi, tükenmez cesareti ve eşsiz seziş ile hasımlarını dize getirdi. Fazilet ve ciddiyeti, üç yılda memleketine yalnız askeri değil, aynı zamanda tam ve doyurucu bir siyasi zafer kazandırdı.
F. Perrone Di San Martino, Yazar
  • Atatürk artık rahatça ölebilirdi. Madem ki ışık parlamakta, alev yanmakta ve memleket ilerlemekte devam ediyordu. Charles de Gaulle, Fransa
O, kişisel kazanç ve ün peşinde koşan basit bir diktatör değil, gelecek kuşaklar için sağlam temeller atmağa uğraşan bir kahramandı. Prof. Walter L. WRIHT, Almanya
  • Türkiye tarihi, bugün her zamandan çok Batı ve Avrupa tarihinden ayrılmaz bir haldedir. Ve Atatürk'ün bu yöndeki gayretleri sonuçsuz kalmamıştır. Memleketlerimiz arasındaki yüzyılları aşan dostluk, bu gelişmenin temel öğelerinden biridir. Charles de Gaulle, Fransa
  • İnsanı teslim alıcı fevkalade önderlik kuvveti vardır. O, tetiktir, hazır cevaptır, dikkati çekecek kadar zekidir.
Gladys Baker, Gazeteci, ABD

  • Karşımdaki bu büyük adamda, keşfettiğim bu büyük meçhulde maharet ve karakter o kadar iyi işlenmişti ki, sözlerinde hiçbir şüphe aranamazdı.
Claude Farrère, Fransız Yazar
  • O, kendi milleti ve beşeriyet âlemi için beslediği muhabbetle, bir dâhinin neler yarattığına dair, cihana fevkalade heyecanlı bir sahne seyrettirmektedir.
Herbert Melzig, Alman Tarihçi
  • Almanya, ATATÜRK'ün eserine ve mücadelesine hayrandır. Onda, tarihi eseri, özgürlüğü seven bütün milletler için bir sembol olarak kalacak kudretli bir kişilik görmektedir. Berlin, Alman Ajansı

  • Eski Osmanlı imparatorluğu bir hayal gibi ortadan silinirken, milli bir Türk Devleti'nin kuruluşu, bu çağın en şaşırtıcı başarılarından birisidir. Mustafa Kemal, yüce bir eser ortaya koymuştur. Atatürk'ün parlak başarısı bütün sömürgeler için bir örnek olmuştur.
Prof. Maurice Beaumont, Fransa

Çelik gibi azim ve gayreti, uzağı gören akıl ve hikmetle birleşmiş olan bu gerçek halk önderi ve devlet adamı; Anadolu dağlarının en uzak ve ıssız köşesindeki köylere bile başka bir ruh aşılamıştır. Illustrierte Dergisi, Almanya

  • Istırap çeken dünyada barış ve esenliği yeniden kurmak ve insanlığın yalnız maddi değil, manevi gelişmesini sağlamak isteyenler Atatürk'ün iman verici ve yön göstericiliğinden örnek ve kuvvet alsınlar.
Herbert Melzig, Alman Tarihçi

İnsanlığın bütün belirtileri O'nda kendini hemen gösteriyor.
Noelle Gazetesi, Fransa
  • Bugünün Türkleri, yüzyıllar önce Avrupa’yı titreten canlı millet durumuna erişmiştir. Ve bu akşam O büyük ölünün başında bekleyen Türkiye, güçlü ve dipdiri Türkiye'dir.
Pierre Dominique, Fransız Gazeteci
  • Çok büyük bir adamdı. Bir siyasi dahiydi.
Fransiz Excelsior Gazetesi
O, benzeri olmayan bir devlet adamı idi. Diktatörlerin tahammül edemediği serbest bir nizamla, demokrasilerin başaramadığı ve başaramayacağı işler yapmıştır. Tarihte böyle adamlar devirlerine kendi adlarını vermişlerdir.
Word Price, İngiltere

  • Akıllı ve barışçı yöntemlerle gerçekleştirdiği eseri halkların tarihinde izlerini bırakacaktır.
Albert Lebrun, Fransız Cumhurbaşkanı

  • Bu, insanlığa denenmiş bir felsefe örneği olarak sunulabilir. Atatürk yüzyıllara sığabilecek işleri on yılda tamamladı.
Gerard Tongas, Fransız Yazar
O genç ve dahi Türk şefinin o esnada Çanakkale’de bulunması, müttefikler bakımından talihin en acı darbelerinden biridir.
Alan Moorehead, İngiliz Yazar
  • O, yüce bir dağa benzer. Eteğinde yaşayanlar bu yüceliği fark edemezler. Bu dağın azametini kavrayabilmek için, O'na çok uzaklardan bakmak gerekir.
Claude Farrère, Fransız Edibi

  • O, Türkiye'nin önceki kuşaklarından hiç birine nasip olmayan özgürlük ve güven dolu bir hayat sağladı. Başarıları, Türkiye'nin Avrupa devleti olmasını sağladı, yakın doğunun tarihini değiştirdi.
Times Gazetesi, Ingiltere

  • O, olmasaydı modern Türkiye olmazdı. O'nun sayesinde Türkler, O'nun olağanüstü eserini izleyebilecekler ve zaten dünyaca pek yüksek olan onurlarını daha fazla yükseltebileceklerdir.
Nya Dagligt Gazetesi, İsveç

  • Herhangi bir olayı derinliğiyle kavramak, çıkar yolu görüp birdenbire harekete geçmek iktidarı, O'nun eşsiz otoritesinin başlıca kaynaklarından biridir.
Grace Ellison, İngiliz Gazeteci, 1923


kaynakça:
http://tr.wiktionary.org/wiki/Atatürkçülük
http://tr.wikiquote.org/wiki/Atatürk
http://tr.wikiquote.org/wiki/Atatürkçülük

7 Kasım 2008 Cuma

Atatürkçülük ideolojisi

Atatürkçülük İdeolojisinin Dogmatik İdeolojilere Üstünlüğü
Prof. Dr. İsmet Giritli
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 16, Cilt VI, Kasım 1989

Büyük Atatürk’ün ebediyete intikalinin 51. yılını geride bıraktığımız bugünlerde giderek “fikir Atatürk”, yani “Atatürkçü düşünce sistemi” ağırlık kazanmaktadır. Bilindiği gibi, “Atatürkçülük” deyiminin ilk şekli Batılılar tarafından kullanılan “Kemalizm” olmuş, 1929’da Dil Uzmanı Ahmet Cevat “Muhit” dergisinde “Kemalizm” deyimini kullanınca, bu deyim ülkemizde çabuk tutunup yayılmıştır. 1930’larda yayımlanan “Kadro” dergisi deyime bir içerlilik sağlamış, fakat Kemalizm ile tarihî maddeciliği karıştırmıştır. Belki de bunun sonucu olarak “Kemalizm-Atatürkçülük” dünya görüşünün oluşturulması gecikme ve ihmale uğramış, 1967’de Atatürk’ün ölüm yıldönümü dolayısıyla RCD ülkelerinin bilim adamları arasında Ankara’da yapılan bir toplantı dolayısıyla, Kadrocu merhum A. Hamdi Başar “Barış Dünyası” dergisinde yazdığı “Atatürk ve Atatürkçülük Ayırımı Yapılamıyor” başlıklı yazısında, haklı olarak, Atatürk’ün ve Atatürkçülüğün en yüksek kademede ihtisas ve fikir adamlarımız tarafından bile, tam anlamı ile henüz tarif ve izahının yapılamadığından yakınmıştır. Oysa, Atatürk’e inananlar ve O’nu sevenler arasında göze çarpan bu dağınıklığa mukabil aşırı sağ ve aşın solun Atatürkçülük düşmanlığında öteden beri birleştiğini biliyoruz. Gerçekten, “aşın sağ” Atatürkçülüğe “gâvur düzeni” olarak çatarken “aşırı sol” da Atatürkçülüğü “burjuva düzeni” diye yermiştir.

Bir ideolog olmayan ve bize Lenin, Hitler ve Mao gibi “kutsal kitap” bırakmayan büyük Atatürk’ün, 1937’de TBMM’yi açarken verdiği söylevde, memleket davalarının ideolojisini anlayacak, anlatacak, nesilden nesile yaşatacak kişi ve kurumları yaratmak görevini devlet ve üniversitelerimize verdiğini de biliyoruz. İşte biz, Atatürk’ün sözünü ettiği bu ideolojinin, Mustafa Kemal Atatürk’ün beyan ve aksiyonlarından oluşan Atatürkçülük ideolojisi olduğuna inanıyor ve bunun Marksizm-Leninizm, nasyonal sosyalizm ve teokrasi gibi kitaba, dogmatik bir sisteme ve katı bir doktrine dayalı bir ideoloji değil, akıl ve bilim mihverine ve millî hâkimiyete dayalı pragmatik ve demokratik ve çağımızda “modernleşme ideolojisi” olarak adlandırılan bir ideoloji olduğu görüşünü savunuyor ve Atatürkçülüğün bir ideoloji olarak kabulünün ise, yakın mazide gözlediğimiz ve diğer aşırı ideolojilerce kapatılmak istenen ideolojik boşluktan gençlerimizi koruyacağına inanıyoruz.

Esasen UNESCO gibi güçlü kuruluşlar ve Prof. Eisenstadt ve diğerleri gibi dünyaca ünlü uzmanlar, Atatürk’ü bir modernleşme lideri ve Atatürk İnkılâbı’nı bir “modernleşme ideolojisi” olarak kabul etmektedirler. Hâl böyle iken, 1971’de 12 Mart yönetiminde kültür bakanlığı yapan bir yazarımızın, bundan bir süre önce gazetesinde yayımladığı “İdeoloji Boşluğu” başlıklı köşe yazısında Atatürkçülüğün bir ideoloji olduğu olgusunun farkına bile varmayarak veya bunu geçiştirerek, “umduğumuz, bir üçüncü ideolojinin, kendi toplumumuzun gerçeklerine ve özlemlerine cevap veren bir Türk ideolojisinin doğmasıdır. Bir üçüncü ideoloji mümkün mü? İslâmiyet, İslâmî sosyalizm, Atatürkçülük, İskandinav sosyalizmi?” diyerek bu konuda âdeta yeni ve lüzumsuz bir arayış ve araştırmayı başlatmasını doğrusu hayret ile karşılıyoruz. Zira Atatürkçülük, yukarıda niteliklerini vurguladığımız ve ortanın solundan ortanın sağına kadar bütün demokratik ve lâik dünya görüşleri ile uyuşan, yani “plüralist-çoğulcu” rejime uygun olan bir ulusal “modernleşme ideolojisi”dir.
...

Mustafa Kemal Meşrutiyet döneminin panislâmizm, pantürkizm ve federal imparatorluk ütopyalarına yanaşmamış, gerçekçi bir tek fikir olabileceğini görmüştür; bu da: Misak-ı Millî sınırları içinde, bağımsız ve özgür yaşamayı ve dünya milletlerini bir aile saymayı öngören Türk milliyetçiliğidir. Buna aynı zamanda “Atatürk milliyetçiliği” de diyoruz.

.....

Doç. Dr. Gül Celkan - Yazan: Paul B. HENZE
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 57, Cilt: XIX, Kasım 2003


Tarihe mal olmuş kişiler, yani büyük devlet adamları genellikle başarılarıyla anılırlar. Mustafa Kemal'inde başarıları sayılamayacak kadar çoktur. Onun en büyük eseri demokratik ve ekonomik dinamizmin en güzel örneği olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti 75.yılını kutlamaktadır. Her ne-kadar onu kaybedeli 60 yıldan fazla olmuşsa da, Türk ulusu onu her zaman saygıyla hatırlayacak ve yolundan yürümeye devam edecektir. 2O.yüzyılda yaşamış başka hiçbir liderin başarıları bu denli unutulmaz olamamıştır. Pek çoğu halklarını sürükledikleri felaketlerden dolayı nefretle anılmaktadır: Lenin, Stalin, Hitler, Mussolini, Horthy, Nasser, Nkrumah, Toure, Peron, Franco, Castro en bariz örneklerdir.

Amerikalı ve Avrupalı hayranları tarafından, sanki birer aziz gibi tapılıp yükseklere çıkarılan bu kişiler daha sonra hem kendi ülkelerinde hem de yurt dışında akıl almaz vahşet örnekleri göstermişler ve hem kendi ülkelerinin insanlarına hem de başkalarına yaptıkları kötülük büyük olmakla kalmamış ve etkileri çok uzun sürmüştür. Atatürk çağdaşlarının içine düştüğü bu tuzaklara düşmemiştir.

Aşırı Milliyetçilik

Atatürk bir zamanlar dünyaya hakim olan bir imparatorluğun kalıntılarından bir millet yaratmış ve halkının Türk olarak tanınmaktan gurur duymasını sağlamıştır. Geçmişlerinin bilincinde olarak yaşamalarını ve mükemmel bir istikbalin onları beklediğine inanmalarını sağlayabilmiştir. Ancak Atatürk'ün dikkat ettiği nokta her iki dünya savaşları sırasında Doğu Avrupa'yı etkisi altına alan ve birbirlerinden nefret ettiren baskı yöntemi uygulayan 20. Yüzyılın ilk yarısında ki milliyetçilik hareketlerinden kaçınmıştır. Atatürk'ün tasvip etmediği milliyetçilik Balkanları ve de Arap dünyasını kasıp kavurmuştur. Bugün de katliamlara yol açarak varlığını sürdürmektedir. Atatürk ise Türk gençliğine komşularından nefret etmelerini öğretmemiştir. Atatürk her çeşit aşırılığa karşı koymuş ve yabancı ülkelerde maceralara atılmak isteyenleri bu isteklerinden vazgeçilmiştir. Türk ulusuna 1923 Lozan Anlaşması ile çizilmiş olan hudutlar dahilinde kalan topraklarda mutlu bir hayat sürmelerini telkin etmiştir.

..........

Atatürk ün anlattığı gerçek Milliyetçik:


ATATÜRK’S VIEW OF NATIONALISM
(Abstract)

This article is the principle of nationalism, one of the important principles of Atatürk’s political philosophy. The author illustrates Atatürk’s concept of nationalism by quoting from his speeches and writings.

Atatürk İlkeleri, genel anlamda bir milletin uygarlık alanında varlığını kanıtlamasını ve içinde bulunduğu uygarlık çağına katkıda bulunmasını sağlayacak bir yönetim sisteminin dayanaklarıdır.

“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.” diyerek ayrımcılığa ve farklı tanımlamalara ve isimlere karşı çıkmıştır. Hangi ırktan hangi dinden olursa olsun bu ülkenin vatandaşı olan herkes Türktür.

Atatürk’ün Türk gençliğini yetiştirmek amacıyla açtırdığı üniversite ve okullara rağmen, Türkiye’de gerçek anlamıyla bir milliyetçilik duygusu yaratılamamıştır. Türkiye üzerinde çıkarı olan güçlerin karşı çabaları da bunu engellemiştir. Çıkarcı güçler öncelikle Atatürk’ün yaratmak istediği millî duygular üzerinde durmuşlardır. Propagandalarında bu ilkenin tam karşıtını söyleyerek millî duygularla alay etmeğe kadar varmışlardır.

Atatürk’ün bilimsel bir şekilde uyguladığı inkılâp yöntemi ise yabancı doktrinlerin terminolojisi ile açıklanmak istenmiştir. Bazen gericilik, bazen komünizm veya faşizm ya da sosyalizm maskesi altındaki çıkarcılar, Türk gençliğinin arasına karışarak milleti bölmeye çalışmışlardır. Ancak, millî benlik duygusu içinde yetiştirilmiş ve eğitilmiş güçler, bu bölünmeyi önlemiştir.

....................................................................................................................

İzmir-İktisat Kongresi Görüşler ve Değerlendirmeler

Prof. Dr. Zeki Hafızoğulları
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 46, Cilt: XVI, Mart 2000

” Efendiler, Hey’et-i aliyenizin bugün akdedmiş olduğu İktisat Kongresi çok mühimdir. Çok tarihidir.''

Hukukun kaynağının beşeri irade olması esasını, ayrıca, Atatürk’ün İzmir-İktisat Kongresini açarken yapmış olduğu konuşmada buluyoruz. Gerçekten, Atatürk, Teşkilat-ı Esasiye Kanunundan söz ederken, “...Bu devletin hayatında bila kayd-u şart hakimiyetin milletin uhdesinde kalacağını ifade eden kanundur “ , “...Bu kanun hâkimiyetin milletin uhdesinde kalabilmesi için halkın bizzat kendi iradesini şart kılan bir kanundur “ diyerek inatla Devletin temel düzeninin “ laiklik devlet düzeni “ olduğuna ve olması gerektiğine işaret etmiştir. Atatürk, “Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin milletten aldığı veçhile istiklal-i tam, ha-kimiyet-i Milliye umdelerine istinaden milleti zengin, memleketi mamur etmekten ibarettir “, “...Bu umde icabı bütün cihan bilmelidir ki, artık Türkiye halkı; hakimiyetini hiçbir şahıs ve makama veremez. Hakimiyet demek şeref demek, namus demek, haysiyet demektir. Bir milletten bu evsaf-ı medeniye ve insaniyetin terkini talep etmek onu insanlıktan çıkarmak demektir” düşüncesiyle, mevcut kurucu iktidarın ve bu iktidar eliyle ileride kurulacak kurulmuş iktidarın temelinin laik devlet düzeni olduğunu söylemektedir.

Görüldüğü üzere, devletin unsurundan biri olan egemenliğin kaynağının beşeri irade olması, yani millete ait bulunması, açıkçası laik devlet düzeni, bu düşüncede, sadece barış antlaşmasından sonra kurulacak “kurulmuş iktidarın” zorunlu bir şartı değildir, aynı zamanda Türk Toplumunun ulaşılması gereken bir “uygarlık düzeyi”, edinmesi zorunlu bir “insanlık” göstergesidir.

İzmir İktisat Kongresi, milli iktisadı dizaynda, o gün cari olan belli bir ideolojiye veya belli bir ekonomi doktrinine itibar etmemiştir. Bu, kongrede alınan kararlardan çıkarılabildiği kadar, kongrede yapılan konuşmalardan da açıkça çıkarılabilmektedir. Gerçekten, Mahmut Esat Bey, konuşmasında, “ Biz iktisat meslekleri tarihinde mevcut mekteplerden hiç birine mensub değiliz. Ne ( Bırakınız, geçsinler, bırakınız yapsınlar ) mektebine, ne de sosyalist komünist , etatist veya himaye mekteblerinden değiliz” ....”zikrettiğim mekteplerden hiç birine mensub olmamakla beraber memleketimizin ihtiyacına göre bunlardan istifade etmeyi de ihmal etmeyeceğiz’“ demektedir.

  • İzmir İktisat Kongresinde, şartlar gereği olarak devletin de ekonomik hayatta yer almasına işaret edilmiş olmakla birlikte, faşizm ve nazizme, salt liberalizme, sosyalizm veya komünizme itibar edilmemiştir.

İzmir İktisat Kongresinde, kimi zaman açık kimi zaman örtülü olarak, “yeni düzeni” kuracak, koruyacak ve geliştirecek ve bu düzenin cereyanına imkan verecek, teokrasiden arındırılmış, kaynağını beşeri iradede bulan ve milli toplum, milli devlet, milli iktisat gereklerini sağlayan yeni bir hukuk düzeninin oluşturulması zorunluluğuna işaret edilmiştir.

Böylece, İzmir İktisat Kongresinde, İleride kurulacak olan “Cumhuriyetin” ve yapılacak olan devrimlerin, özellikle Türk Hukuk Devriminin “meşruiyet” temeli oluşturulmuştur.

Kısacası, İzmir İktisat Kongresi, sözünde saklı ilkeler bakımından, Türk ulusunun dünü, bugünü, aynı zamanda yarınıdır



Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri I-III
Mustafa Kemal ATATÜRK


Komünizm doğal olarak sınır tanımaz. Halbuki biz bir millî sınır kabul ediyoruz. Sonra tam bir bağımsızlıktan söz ediyoruz. Muhtemelen komünizm kayıtsız şartsız serbestliği gerektirir. Biz de bunu kabul edemeyiz.

Bizim Ruslarla olan ilişkilerimizde esas olarak kapitalizm aleyhine yani komünizm esasları konu bile edilmemiştir. Görüşebilmek için “Komünist olunuz” veyahut “olmaya mecbursunuz” diye kimse bize bir şey demediği gibi, “sizinle dost olabilmek için komünist olmaya karar verdik” dememişizdir. Böyle bir esas yoktur. Yalnız Rus Bolşevik Hükûmeti komünisttir. Bütün milletlere bu fikri, bu gerçek sosyal kuralı yaymak ister. Şunu bildirmek isterim ki, biz buna engel olacağız, veyahut bunu yapmayacaksınız demek Rusya Bolşevik Hükûmeti’nin varlığını tanımamak ve onu reddetmek demektir ki bunu da yapamayız. Yalnız memleketimize ve milletimize zarar getirmeyecek şekilde kesin önlemleri almak zorundayız ve bu alınan önlemlerde onlar elbette bize karşı olamazlar.

Atatürk'ün fikirlerini daha net bir ifadeyle ortaya koyduğu 1930 lu yıllardaki

Kendi elyazısıyla yazılmış "Demokrasi'ye Karşıt Çağdaş Akımlar" başlıklı yazı dizisinden :

Bolşevik kuramının Rusya'da uygulanmış şekline bakalım: Bütün Rus milleti içinden işçi, deniz ve kara kuvvetlerinden ibaret bir azınlık ekonomik esaslara dayanan, komünist partisi adı altında birleşerek, bir diktatörlük meydana getirmişlerdir. Amaçlarında, millî değildirler. Kişisel özgürlük ve eşitlik tanımazlar. Halk egemenliğine saygıları yoktur. İçeride çoğunluğu, zorlama ve baskı ile görüş noktalarına uymaya zorlarlar; dışarıda propaganda ve ihtilâl örgütü ile, bütün dünya milletlerine kendi ilkelerini yaymaya çalışırlar. Halbuki, hükümet kurmaktan amaç, evvelâ, bireysel özgürlüğün teminidir. Bolşevik hükümet şeklinde istibdat niteliği görülmektedir. Bir toplumu, bir kısım insanların görüşlerinin, zorla, esiri ve düşkünü yaşatmak şekline, doğal ve uygun bir hükümet sistemi gözüyle bakılamaz.
1930 (Afetinan, M.B. ve MK. Atatürk'ün El Yazılan, s. 420 -422)

Kendi arzularını kolaylıkla desteklemek isteyen birtakım kimseler hilekârcasına komünizm ve diğer kuruluşa taraftar olduğumu daima yayıyorlar. Fakat yanlıştır.
1920 (Atatürk'ün T.T.B.IV, s.351)

Biz ne bolşevikiz, ne de komünist; ne biri, ne diğeri olamayız. Çünkü, biz milliyetçiyiz ve dinimize (manevi veya şuursal inancımıza) saygılıyız.

Özetle, bizim hükümet şeklimiz tam bir demokrat hükümetidir ve dilimizde bu hükümet, "halk hükümeti" diye anılır. Bu hükümet, doğrudan doğruya milletin arzularını karşılamaya hizmet eder ve millet ve memleketin yönetimine kendisi sahiptir. Bu nedenle kendi yazgısını kendisi belirler. Yönetimsel kuruluşlarımızın hepsinde uygulanacak olan yöntem de budur.
1922 (Atatürk'ün S.D.IU, s. 51-52)

Amerikalı kadın gazeteci Gladys Baker'e verdiği demeçten:
Türkiye'de bolşeviklik olmayacaktır. Çünkü Tük hükümetinin ilk amacı, halka özgürlük ve mutluluk vermek, askerlerimize olduğu kadar, sivil halkımıza da iyi bakmaktır.
1935 (Ayın Tarihi, No: 19, 1935)


Yabancı akımlarla mücadele

5.8.1929 gecesi Eskişehir garında Sakarya gazetesi başyazarına verdiği demeçten:

Türk milletinin toplumsal düzenini bozmaya yönelen didinmeler, boğulmaya mahkûmdur. Türk milleti, kendinin ve memleketin yüksek çıkarları aleyhine çalışmak isteyen bozguncu, alçak, vatansız ve milliyetsiz beyinsizlerin saçmalamalarındaki gizli ve kirli emelleri anlayamayacak ve onlara hoşgörüyle davranacak bir topluluk değildir. O, şimdiye kadar olduğu gibi doğru yolu görür. Onu yolundan saptırmak isteyenler ezilmeye, ortadan kaldırılmaya mahkûmdur. Bu hususta köylü, işçi ve özellikle kahraman ordumuz candan beraberdir. Bunda kimsenin şüphesi olmasın!
1929 (Ayın Tarihi, Cilt: 20, Sayı : 65, s. 4791)

Bununla birlikte devletçilik Komünizme hiç benzetilmemiş ve aynı zamanda mevcut özel sektörü daima korumuştur. İsmet İNÖNÜ bu konuda şöyle demektedir: “Atatürk’ün görüşlerinde meçhul bir yer yok. Başından beri özel teşebbüsü esas tutmuş ve ölünceye kadar bu prensibi uygulamıştır.”

Atatürkçü düşüne sisteminde devletçi politikaların muhtevası dondurulmuş değildir. Şartların ve zaruretlerin değişmesi ile devletçilik politikalarının muhtevasında gerekli değişikliklerin yapılabileceği açıktır. Atatürk’ün hayatı boyunca da böyle olmuş, bazen daha devletçi, bazen daha liberal ekonomik politikalar izlenmiştir.


kaynakça:
http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=863
http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=154
http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=1036
http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=Print&DergiIcerikNo=819&Yer=DergiIcerik
http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=FikirDusunceler&IcerikNo=54
http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=Print&DergiIcerikNo=498&Yer=DergiIcerik

5 Kasım 2008 Çarşamba

cehalet ve bilgi

gizlibilgiler editöründen,
Geçmiş çağlardaki ilmi geniş olan insanları alın bugüne koyun dünyanın yarısından fazlası onların karşısında zır cahil olarak kalır.. Peki o insanların kitapları bugünün insanı kadarmıydı, teknolojisi, işte gerçek diyip gösteren bilimi, bugün gibi miydi hayır!
İlim insani olanla mümkündür, şöyle söyleyelim:
Cesaret,tutku,sevgi,hoşgörü,iyilik,onur; insan sevgisi,aile,ülke,millet sevgisi, saygı v..b gibi duygular gelişmişse ve insan bunlara değer vermişse o kişinin ilme kapıları açılmıştır.
Bunu ancak zararlı ve yanlış bilgiler, hayattaki isyanlar baltalayabilir, çakralar tıkanır, beyin işlemez; çünkü ilme sahip bir aklın besini bu erdemler bu duygulardır.

Bakın bunları hiçbir kitapta aramayın bulamazsınız, dedik ya ilim başkadır.

Aynı zamanda günümüzde bilgi kirliliğide artmış ve insanları cahilleştirmiştir.

Yazarı aşağıdaki yazısını buraya koydum çünkü çok bahsettiğim yararlı bir konudur.



Cahil, Kibirli, Saldırgan
Ataol Behramoğlu

Cahil sözünü Arapçadan almışız.

Birkaç anlamı içinde (toy, deneyimsiz vb.), dilimizde sıklıkla bilgisiz kişi anlamında kullanıyoruz.

Bilgi, kuşkusuz, tartışmaya açık bir kavramdır. Hiç kimse her şeyi bilemez...

Her alanda bilgi birikiminin ve yanı sıra da yine her alanda uzmanlaşmanın günümüzde ulaştığı boyutlarda, bu gerçekten olanaksızdır.

Böyle olmakla birlikte, yine de, bilgili ve bilgisiz kişiyi birbirinden ayıran temel ölçütler yok mudur?

Ben iki temel ölçüt olduğunu düşünüyorum: Hümanizm ve bilimsel bilgi.

İkisinin toplamına da aydınlanma düşüncesi, insan odaklı dünya anlayışı diyebiliriz...

Aydınlanma kavramının bilgisine (duygusuna, sezgisine) sahip olan kişi, okuryazar bile olmasa, bence cahil sayılamaz...

Buna karşılık, bu kavramın uzağında bulunan kişi, herhangi bir uzmanlık alanında allame bile olsa, insan aklının ulaştığı düzeyin gerisinde, yani cahil demektir...

***

Araştırırken iki ilginç deyimle karşılaştım: “Cahil-i basit” ve “cahil-i mürekkep”...

Yani basit cahil ve karmaşık cahil...

İlki, ilk bakışta, en sıradan, en kara cahil sanılabilir...

Tam tersine, cahil olduğunu bilen, cahilliğinin farkında olan kişi anlamına geliyor... Bu gibi kimselere cahil demek bile, belki haksızlık sayılabilir. Cahilliğinin farkında olan kişinin kendini düzeltme şansı vardır çünkü.

“Cahil-i mürekkep” deyimi ise, cahil ama cehaletinin farkında olmayan kişi için kullanılıyor... Dilimize “katmerli cahil” diye çevirebiliriz...

Ve öyle sanıyorum ki kibir kavramı da tam burada karşımıza çıkacak...

***

Kibir (kibr) sözünün sözlükte karşılığı şöyle: Kendisini büyük gösteriş. Kendisini, başkalarından üstün olmadığı halde üstün görme ve gösterme hastalığı...

Bilgi sahibi kişi kibirli olmaz. Çünkü bilginin sınırsızlığının farkındadır. Cahilliğinin bilincinde olan kişinin de kibirli olması pek olası değil.

Buna karşılık, cahilliklerinin farkında olmayan kimselerin (katmerli cahillerin) bu özelliklerine bir de kibirlilik eklendiğine sıklıkla tanık oluruz...

Hem de her toplumsal ortamda ve aşamada...

Kişi ne kadar cahilse ve cahilliğinin farkında olmaktan ne kadar uzaksa, o denli burnu büyük, kibrinden o denli yanına yaklaşılmaz olmaktadır...

Bu iki kişilik eksikliği ya da bozukluğunun (cahilliğinin bilincinde olmamak ve kibir) aynı kişide bulunması, neredeyse yasa gibi bir şeydir...

***

Gelelim saldırganlığa...

Bu güzelim Türkçe sözcüğün içerdiği anlam, bilindiği gibi, sadece insana özgü bir özelliğin adı da değil...

Fakat ne yazık ki insanların dünyasında da yine sıklıkla görülmekte.

Bu bakımdan, bir insanda insanlaşma gelişiminin tamamlanmamış olmasıyla da açıklanabilir...

Hem cahil hem kibirli olan kişinin, yatkınlık taşıyacağı düşünülse bile, aynı zamanda saldırgan olması ille de gerekmiyor...

Fakat şu ya da bu nedenle bu üç özellik, cehalet, kibir ve saldırganlık tek bir kişilikte bir araya gelmişse, ürkütücü, irkiltici, korkutucu bir tablo karşısındayız demektir...

Çünkü şantaj, tehdit, yalan, iftira, bugün söylediğini yarın yadsıma, sıkışınca tavır değiştirme gibi başkaca kötülükler de bu türden bir kişilik bozukluğunun ayrılmaz bileşenleridir...

***

Günlük yaşamda böyleleriyle karşılaştığımızda, uzak durmaya, bulaşmamaya dikkat ederiz...

Buna karşılık bir ülkenin yönetimi bu gibi kimselerce şu ya da bu biçimde ele geçirilmişse, o ülke bir uçurumun eşiğine gelmiş ya da belki o uçuruma yuvarlanmaya başlamıştır bile...

Fakat bu gibi şeyler genellikle demokrasi dışı toplumlarda söz konusudur...

Bizde ise çok şükür demokrasi olduğundan, böyle bir tehlikenin uzağındayız demektir...


21 Eylül 2008 - Cumhuriyet