8 Eylül 2008 Pazartesi

gelişen ülkelerin kılavuzu: milliyetçilik

Türk milletinin tarih boyu izlediği milliyetçilik yolu hep ahlaklı, asil ve insani olmuştur. Milliyetçiliği güçlü olupta, aşırılığa kaçmaktan uzak olan tek millet Türk Milletidir.

Şimdi kaliteli kaynaklardan aldığım gerçekçi yazılardan örneklerle bir kez daha düşünelim..
____________________________________________

Prof. Dr. Turhan Feyzioğlu
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 2, Cilt: I, Mart 1985


Atatürk ve Milliyetçilik

Atatürk’ün birleştirici, toplayıcı, yüceltici, çağdaş ve medenî milliyetçilik anlayışı, bugün de, millî beraberlik ve bütünlüğümüzü her türlü saldırıya karşı korumak, Atatürkçülüğe aykırı çeşitli totaliter ideolojiler karşısında ve başka milletlerle ilişkilerimizde doğru yolu bulmak için sağlam bir rehberdir.

Hemen belirtelim ki, bazı yabancı dillerden farklı olarak, Türkçemizde “milliyetçilik” sözcüğü daima olumlu bir anlam taşır. Milletini canından aziz bilmek yüce bir duygu, asil bir davranıştır. Milliyetçi olmak, değerler hiyerarşisinde, millet gerçeğine ve milleti oluşturan unsurlara gereken yüksek yeri vermektir. Çağımızın en büyük gerçeklerinden biri olan “millet” gerçeğini reddetmeğe kalkışan, millî bilinci ve beraberliği yok edip onun yerine sadece sınıf bilincini ve sınıf kavgasını geçirmek isteyen, milliyetçiliğin asil anlamını çarpıtıp, bu kelimeye aşırı ve ters anlamlar yüklemeğe uğraşanlar vardır. İlerde ayrıntılı şekilde belirteceğimiz gibi, Atatürk’ün temel ilkelerinden biri olan “milliyetçilik”, Türk dilinde taşıdığı olumlu ve güzel anlamıyla, “bütün başka milletleri hor görmek, millet bağı dışındaki bütün manevî, ahlakî ve insanî değerleri hiçe saymak, aşırı şovenliğe kapılmak, saldırgan olmak” gibi çarpık yorumlara elverişli değildir.

Milletini sevmek, ailesini sevmek kadar tabiî ve asil bir duygudur. Mensup olduğu milletin her alanda yücelmesine, ilerlemesine, güçlenmesine hizmet etmek, hem yurttaşlık, hem insanlık görevidir. Yakın aile mensuplarına karşı sevgi duygusu beslemeyi bilmeyen bir kişinin başkalarına karşı böyle bir duygu besleyebilmesi, kendi milletini sevmeyenin insanlığı sevmesi kolay değildir. François Coppee, milliyetçilik konusundaki bir ankete verdiği cevapta şöyle der: “Sokakta rastladığınız ilk çocuğa sorunuz: anasını mı, yoksa komşu kadınları mı daha çok seviyor?''

Millî Devletlerin Doğuşu:
Batı’da dine dayanan geniş imparatorlukların çözülmesi sonucunda önce ortaya kırallıklar çıkmış; zamanla, bu krallıkların tebaası aynı vatanda aynı devlete bağlı olarak yaşamanın, aynı siyasî kurumlara sahip olmanın, aynı acıları, sevinçleri ve ülküleri paylaşmanın ve ortak kültürlerini devamlı surette geliştirmenin sonucu olarak millet haline gelmeği başarmışlardır. Batı Avrupada “millet” olma çabasında ilk başarılar İngiltere ile Fransa’da görülmüştür. Bu ülkelerde, millet olma yolunda aşılan mesafe ile medeniyet, ilim ve teknoloji alanındaki gelişmenin paralel gittiğini görüyoruz. Bu gözleme dayanarak, Prof. Dr. Mümtaz Turhan, “medenî bir cemiyet olmakla, millet olmak arasında hiç bir fark yoktur” diyor.

Tarih, millet olma bilinci ile demokrasiye doğru ilerleyiş arasında da esaslı bir bağlantı bulunduğunu gösteriyor. Millî bilinç geliştikçe, ilâhi bir kaynaktan geldiği iddia edilen mutlak hükümdarlık yetkilerine, kilisenin veya aristokrasinin tahakkümüne karşı, milletin hakları öne sürülmeğe başlanmıştır.

(Evet milliyetçilik demokrasiyi ve eşitliği getirmiştir, çağdaşlık onunla beraber yükselmiştir ve gelişen ülkeler yalnızca bunlardır.)

Fransız ihtilâli, yurttaşların, en başta ve her şeyden önce, krala değil, millet’e ve millî devlet’e karşı sadakat borcu ile yükümlü oldukları anlayışını yaygınlaştırmıştır. Bu ihtilâlle birlikte, ateşli bir milliyetçilik ruhu kütleleri sarmağa başlamıştır. Vatan ve millet uğruna hayatlarını feda edenlerin dinî törenleri andıran törenlerle anıldıkları bir dönem açılmış; millî bayrak, millî marş, millî tatil günleri gibi “milliyetçilik sembolleri” ortaya çıkmıştır. Yine bu ihtilâlden sonra, milletin bütün evlâtlarını aynı millî duygularla, aynı vatan sevgisi ile yetiştirmeği amaçlayan, kız-erkek bütün çocukların zorunlu olarak devam edecekleri, milletin denetiminde çalışacak ilköğretim kurumları yaygınlaşmağa başlamıştır.
...

Dr. Berna Türkdoğan
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 57, Cilt: XIX, Kasım 2003
Cumhuriyetin temel niteliklerinden ve Atatürk ilkelerinden biri de milliyetçiliktir. Türk siyasal sisteminde toplumun uygar milletler ailesinin eşit bir üyesi olması, demokratik ilkelere sadık kalmak hususunda tutarlı, dengeli ve uzlaştırıcı olarak algılanması anlamını taşır. Bu niteliği ile, milliyetçilik toplumun ve devletin birlik ve bütünlüğünü korumanın ve savunmanın ana koşullarından biridir. Atatürk milliyetçiliğinin esası ırk değildir, soy değildir, kültürdür. Türk milletine dâhil olan değişik etnik gruplara mensup insanların meydana getirdikleri ortak bir kültür vardır. Atatürk milliyetçiliği, hangi etnik kökenden, soydan gelirse gelsin, hangi din ve mezhebe, sosyal sınıfa mensup bulunursa bulunsun Türk devletine tâbiiyet bağı ile bağlı bütün bireyleri aynı zamanda kavramak ve kucaklamak anlamını taşır. Devletimizin temel siyasetinde yurtta ve dünyada barış esastır.

Devletçilikten biraz bahsedersek; 1930'lardan itibaren devletin ekonomik hayatında bu ilke etkili olmuştur. Kurtuluş Savaşı sonrasında gösterilen çabalar ekonomi üzerine yoğunlaşmıştır. Atatürk Yeni Türkiye devletinin cihangir değil bir ekonomi devleti olacağını söylemiştir. Askerî zaferlerle gerçek kurtuluşu sağlayamayız. Yeni ilim ve ekonomi zaferlerine hazırlanmalıyız. Güçlü bir devlet için güçlü bir ekonomi esastır. 17 Şubat 1923'te bu amaçla İzmir 1. İktisat Kongresi toplanmış, ekonomi politikası belirlenmiştir. Liberal politika izleneceği eğilimi ortaya konulmuştur. Artık çalışma zamanıdır.


yararlanılan kaynaklar,
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 57, Cilt: XIX, Kasım 2003
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 2, Cilt: I, Mart 1985
http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=70

-----------------------------------------------------------------------------------------------------------


Rönesans reformla gelen modernizm ve milliyetçilik anlayışı...

Rönesans felsefesi, 14. yüzyıl sonlarından başlayıp 16. yüzyıl ortalarına kadar geçen dönemde, özellikle de 15. yüzyılda ortaya çıkan çok yönlü felsefi gelişmeleri adlandırır. Rönesans felsefesi, genel olarak felsefe tarihinde bir geçiş dönemi felsefesi olarak kabul edilir.

Yeniden doğuş (Rönesans) kelimesi, İtalya'da başlayan sanatsal ve bilimsel gelişmeyi ifade eder. İlk kez İtalyan sanatçı Giorgio Vasari tarafından Vite'de kullanılmış, 1550 yılında basılmıştır. Rönesans teriminin kökeni Fransızcadır , Fransız tarihçi Jules Michelet tarafından kullanılmış, ve İsviçreli tarihçi Jacob Burckhardt tarafından geliştirilmiştir (1860'larda). Yeniden doğuş iki anlamı içerir.

Sonuçta Bu Aydınlanma hareketleriyle milliyetçi hareketler doğmuş ve Fransız ihtilali bunun sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Ulus-Devlet anlayışı egemendir. Aydınlanma çağının içinde şu düşünce ve duygular baskın çıkmıştır: Düşünme,akıl,bilim,felsefe,mantık,insanlık,milli hisler.. Türklerin İstanbul u fethiyle kaçan düşünürler ve sanatçılar, bilim adamları nasıl bir anlayışa gebe kalmışlardır diye düşünürsek bunun Ulusalcı fikirler olduğunu görebiliriz. Bu duygusal olarak yoğun olsada uygulama olarak yavaş yavaş hayata geçmiştir. En belirgin olarak Fransız ihtilali ile ün kazanmıştır. Vicdan özgürlüğü ve okuma, araştırma geliştikçe ilerleyen toplum bilinçlenmiş, dini vasfından sıyrılıp milli çıkarlarını ve halkın gerçek menfaatini düşünür olmuştur. Burada dini baskının ve hurafelerin yerini özgür düşünce alınca otomatik olarak milli şuur kendini hoyratça değil, ama zekice göstermiştir. Bu yolda eğitimle, özgür düşünceyle, milli şuurla ilerleyen Avrupa pozitif bilimle uygarlığını taçlandırmıştır.

O zamanlar için düşündüğümüzde, yani rönesans olarak adlandırılan devrin ilk zamanlarını elbette toplum yaşamında değişiklikler hissedilir oranda bile iyi yönde olmuştur diye birşey düşünülmeyedebilir, ancak konunun önemi o dönemin etkileridir, yarattığı sonuçlardır. Aksi takdirde ne değişmtirmiştir dünyanın gidişhatını? Elbette bunun bir adı vardır. Elbette bu dönemde Türklerin ve Müslümanların farklı yönlerden çeşitli etkileri ve faydaları vardır ..

***

Modern milliyetçi düşünce 1789-1799 Fransız Devrimi'nin fikirlerinden doğmuştur. Fransız ihtilalinin en önemli sonucu, milliyetçilik ilkesidir. Düşman ordularının Fransa’ya saldırması Fransızları birleştirdi. Onların milliyetçilik ve vatanseverlik duygularını güçlendirdi. Fransızlar milliyetçiliği yani her milletin kendi kendini yönetmesi ve bağımsız olması ilkesini bütün Avrupa’ya yaydılar. Bu durum en çok imparatorlukları etkiledi. Çünkü yönetimleri altında bulunan çeşitli milletler, milliyetçilik ilkesine göre ayrı ayrı devletler kuracaklardı.

Rönesans'ın Nedenleri

1- Eski eserlerin tercüme edilmesi,
2- Halkın okuması,araştırması ve milli duyguların artması
3- Coğrafi Keşifler sonucunda zenginleşen ve güzel sanatlar gibi alanlara destek veren,sanatçıları destekleyip,koruyan bir sınıfın oluşması(coğrafi keşifleri yapan Burjuva sınıfı)
4- İstanbul'un Fethi'nden sonra Bizans'tan kaçan bilginlerin İtalya'ya gitmesi,orada bir araya gelip birbirlerine güç katmaları
5- İslam medeniyetini ve tüm dünyanın ilmini kopya etmeleri
6- Kağıt ve matbaanın yaygınlaşmasından dolayı İncil'in milli dillere çevirilmesi,papazların tekelinden çıkması,

Rönesans döneminin yaratıcılığının esas yürütücü gücü tüccarlardır. Bunlar en kârlı ticaretin hangi alanda olduğunu araştırdılar ve bu yoldan sağladıkları zenginlikleri. sanat ve endüstri yeniliklerine yatırdılar. Rönesans; Floransa.Venedik, İngiltere, Portekiz, Hollanda gibi küçük kent-devletlerinde ya da metropollerde doğmuştur.


Rönesans'ın Bazı Sonuçları

Bugünkü çağdaş Avrupa'nın temelleri atıldı.
Çağdaş Avrupa'da da Milliyetçilik egemen oldu.
Laik düşünce sistemi ortaya çıktı.
Güzel sanatlar,edebiyat,bilim gibi alanlarda gelişmeler yaşandı.
Bilim ve sanat alanında büyük gelişmeler oldu.


Reformun bazı sonuçları:

- Katolik kilisesinin toprakları alındı. Kilisenin eğtim ve kültür üzerindeki baskısı kalktı. Eğitim laikleşti.
-Din adamları ve kilise, eski itibarını kaybetti.
-Katolik Kilisesi, kendisini yenilemek ve düzenlemek zorunda kaldı.
-Eğitim-öğretim faaliyetleri kiliseden alınarak laik bir eğitim sistemi kuruldu.
-Papa ve kilisenin Avrupa Ülkelerinin kralları üzerindeki etkisi sona erdi ve Avrupa'da siyasal bölünmeler yaşandı. Çünkü Ortaçağ'da Papa, Avrupa krallarına taç giydirerek onların krallıklarını onaylıyor ve yönlendirebiliyordu. Papanın bu gücü kaybetmesi, Haçlı Seferleri'nin düzenlenmesini engellemiştir.
-Mezhep savaşları, Osmanlı Devleti'nin Avrupa'da ilerlemesini kolaylaştırmıştır.

Sonuçlara baktığımızda Avrupa nın uğradığı bazı olumsuz gelişmeleride görürüz ancak, uzun bir süreçte yeni sistemde atıkları temeller onları yükseltmiştir. Tüm bunlara baktığımızda aslında özgürlüğün ilk etken olduğunu görürüz, ardından aydınlanma yaşanmıştır. Siyasette Liberal uygulamalar doğmuştur. Cumhuriyet,demokrasi,laiklik,milliyetçilik insanlığı doğru yönde parçalayan ve birleştiren kavramlar olmuştur.


yararlanılan kaynaklar,
http://tr.wikipedia.org/wiki/R%C3%B6nesans_felsefesi
http://tr.wikipedia.org/wiki/R%C3%B6nesans

Hiç yorum yok: