8 Eylül 2008 Pazartesi

antisosyalizm

sosyalizm teorisi ve sosyalist hayaller

antisosyalizm

Günümüzde sosyalizm ancak düşünce bazında ve halkın arzusu bakımından incelenmeye alınmalıdır; çünkü sosyalizmin ne olduğu kanıtlanmadan önce çoğu aklı başında yazar, düşünür bu hayali sistemi savunur olmuşlardır ve uygulanmaya geçilecek sistemin yararı üzerine sanki gerçekleşmişte halka mutluluk vermişçesine konuşmuşlardır. Bu doğaldır kim bilir bugün ortaya çıksaydı yine çoğumuzun ilgisini çekerdi, savunabilirdi. Teorinin aksak yanları olsada uygulamada düzeltilir diye düşünenlerde çıkabilirdi; ancak Atatürk'ün daha bu sosyalist teorilerin çıkış zamanında bile reddettiği bu sistemin gerçeği gösteriyor ki, akıllı olan gerçeği görenlerce her zaman reddedilmeye ve dışlanmaya yok edilmeye mahkumdur. Diğerleride reddedebilir.. herkes fikrinde hürdür.

Sosyalizme göre insanın ürettiği herşey topluma aittir hatta kendi yaşamı bile. Topum takdir ederse o insanın paçavra gibi kenara atabilir, hiçbir değeri yoktur. Bunu yapabilmek için çoğunluk tarafından ufak bir bahane yeterlidir. İşte demokrasisi burda hata yapar. Bu topluluk bir teoriye inanır bu bir dogmadır aslında ve dolayısıyla bu dergaha üyedirler. Hu çekmedikleri kesin,ancak başka birşey çektikleri belli.. Tanrısı olmayan bir dindir. Sistemi iyice incelersek görürüz ki, herhangi kötü niyetli bir fırsatçı büyüdükçe büyüyebilir. Bu sistemde oluşacak bu kan emicilerin vücudumuzdaki mikroplardan tek farkı bunların büyüyüp insan boyunu geçebilmesidir. Sonunda ortada insan minsan kalmaz. Sosyalizm ve komünizm halka acı çektirme hakkını kimseye yar etmez, kendisi yapar; sadisttir..

Sosyalizm ile demokrasinin iç içeliğini kanıtlamaya çalışanlar daha bolşevizm devriminden önce ortaya çıktı. Durum bu olunca bilim adamlarını ve siyasetçileri kaplayan bir bölüm daha hayata, uygulamaya geçmemiş teoriler üzerine dayalı sistemi savunmaya başladılar. Ezilen halkların bunu istemesini anlayışla karşılamamız gerekir, ancak sadece söylemlerinde böyle bir düşünceyi barındırması, uygulamada çökmesi sosyalizmin aslında ne olduğunu kanıtlar niteliktedir. Ancak bu kanıtları o zamanki savunucuları göremediler.. bir rüyadır peşinde gittiler, bu insanların şu ankilerden çokça bağışlanır ve takdir edilir yanları vardır elbette. Kızılacak ve karşı durulacak şimdiki sosyalistlerdir. Tüm kanıtlara rağmen daha çok delile ve yaşanmışlığa rağmen gerçeği görememek ve hala basma kalıp bir teorinin önünde can çekişmek, hatta bir teoriden öteye gitmeyen bu düşünceyi bilime mal etme çabası, değişik biçimlere girip liberalizmden farkı kalmayıp hala sosyalizm denmeside tuaftır.

Tarihdeki sosyalistler kafalarındaki toplum bilinciyle, eşitlikle, halkçılıkla, kalkınmayla sosyalizmi aynı kefeye koydular. Zamanla bununla yetinmeyerek tüm idealleri ve güzellikleri bu kavramın içine koymaya çalıştılar. Yaptıkları insan derisinin içine herşeyi doldurmak gibidir, ancak ortada canlılığa dair bir eser yoktur. Yarattıkları insanın kendine bile hayrı yok, ruhu yok; ayağa bile kalkamıyor. Tek yaptığı korkuluk gibi orada durup kargaları uzaklaştırmak. Ağızına bir teyp yerleştirilmiş hep aynı sloganları tekrarlayıp duruyor. İnsan olduğunu anlayan büyük kitleler bu korkuluğu silip geçmektedir.

Komunizm ile sosyalizm arasindaki yegane fark, başa gelme yöntemleridir. Komunizm kaba kuvvet kullanarak basa gelir, sosyalizm ise sandıktan çıkabilir. Aradaki fark, cinayet sonucu ya da intihar ederek ölmek arasındaki farka benzer. Bu aynen şuna benziyor, Şeriat kaba kuvvetle gelir, din istismarıyla yükselen bir parti sandıktan çıkabilir.. sonunu biliyoruz..

Sosyalizm şunu amaçlar bunu amaçlar diye birçok laf duyarız, herşeyi amaçlıyor mübarek.. lafa gelince borazan işe gelince tık yok. Çok bilmiş çocuğum benim her sakallıyı kendi deden sanma, sana çukulata vereceğim diyenlere kanma.. Hatta bunların çukulatası bile yok he he..

***

Sosyalist ülkelerdeki değişim sonrasında ardından gelen kalkınma ve yükseliş..

Rusya ve Doğu Avrupa ülkeleri ilk fırsatta sosyalizm yükünü üzerlerinden kaldırıp attılar. Çünkü sosyalizm onları taşımıyor, aksine onlar sosyalizmin bütün yükünü taşıyorlardı, lüzumsuz bu yükü eşşekler taşırdı.. kaldırıp attılar. Liberal dünyanın gerisinde kalan bu gibi bazı ülkelerin kendilerine gelip yeni düzene ayak uydurmaları elbette zor olabilir, ancak diğerlerini bile sollayan ekonomiler vardır. Diğerleride yeni sisteme ayak uydurmaya çoktan başlamıştır.
Bugün Çin ekonomisi yükselişte.. Çin eğitim sistemi ve öğretilen konularda sosyalist edebiyat bit halinde ufaltılırken, Bill Gates'in adının Mao'dan daha çok geçtiği görülmektedir.

Sosyalist sistem insan tabiatına aykırıdır. İnsanın çalışma ve oluşturmaya sevkeden eylemleri sonucunda bir şeyler kazanması ve bu kazandığı şeye sahip olması insanın doğal bir hakkıdır.

Oysa sosyalist sistem ferdi(özel) mülkiyeti kaldırıp üretim araçları üzerinde Devletin katı bir mülkiyet hakkını kurmakla insanın bu hakkını red etmekte, İnsanları birer makinalaştırmaktadır.

Sosyalist sistem papaza kızıp oruç bozan insana benzer. Kapitalizme kızıp ferdi mülkiyeti kaldırmak istemektedir. Sosyalist sistemde fert yalnız ve çaresiz ve niteliksiz bırakılmıştır. Herşey devlet içindir anlayışıyla hareket eden, halkı kandıran bir sistemdir. Bu devlet bir teori üzerine kurulmuştur, gerçekler tarafından batırılmasının bir nedenide budur işte.. Sosyalizm tükürdüğü herşeyi yalamaktan sıkılmaz. Kabul etmediği herşeyi zamanla kabul eder, teoride karşı çıktığı kötü gerçeklerin yılmaz uygulayıcısı olur. Sosyalizm Sos değildir, kurtarıcı maskesi giymiş usta bir hilebaz olabilir ancak. Onu çağıranların içine düştüğü durum yağmurdan kaçarken doluya tutulanlara benzer. Denizde yılana sarılmak gibidir. Bunların yerine insan basma kalıp teoriler yerine, özgür düşüncenin fikir ve uygulama ortamında kabul edilebilir ve tek bir kavrama muhtaç olmayan yeni ideolojiler, sistemler üretebilir. Atatürkçülük böyledir mesela..
.....

Sosyalizm : Elindekinizin yarısını zorla alır ve dağıtır. Bir daha ne yükselir ne yükseltebilirsiniz. Az gelişmiştir. Sesler çıkarır..
Komunizm : Elinizdekilerin hepsini alır, yaşayabilmeleri için bir miktar yemi halka verir. Spastik bir diktatördür. Bişeyler mırıldanır..
Liberalizm : Hiçbirşeyinizi almaz, ortaklık önerisi vardır, tartışır, konuşur, yaratır, diğer sistemler üzerine tartışır, arkadaştır, beraber ne yapabileceğinizi konuşur daha iyiye doğru kararlar almaya çalışır, özgürlükten ayrılmaz, dost canlısıdır, girişkendir, teşvik eder, ilham verir, yılmaz, güçlüdür, gelişime ve değişime açıktır...
--------------------------------------------------------------------------------

Atatürk'ü marksist yapma soytarılığı

Atatürk Ulusal bir Liberal Politika İzlemiştir.

Tutunacak bir dalı kalmayan Atatürk'e sarılıyor. Sistemleri çöktükçe ona buna yapışıyorlar. Kıvırıyor ve çeviriyorlar.. Salıyorlar, atıyolar ama tutamıyorlar. Uçuyorlar ama kanatları yok.. Düşüyorlar.. Güldürüyorlar ve bazıları keyiflenerek alay ediyor, ancak insan üzülüyor, ufak bir hata yapıyorlar ve bu büyüdükçe büyüyor, sineği ayıklayım derken deveyi yutuyorlar..

Atatürkçülük sosyalizm değildir, bolşevizm ve komünizm değildir. Bunu anlamak için okumak ve düşünmek yeter, ezber ise tam bir gericiliktir. Üretimde adı yoktur. Üretim mutlaka gerçeğin ve çağdaş olan oluşumların yanındadır. Marksistler kitaplarına iman ediyorlar aslında bilimsellik dışıdır, geride kalmış bilimsel bir teori üzerine kurulu marksizm sadece bir teoridir ve buna körü körüne bağlılık iman etmektir. Dolayısıyla bilimden uzak bu tavırlarının ve düşüncelerinin ne çağdaşlıkla ne akılla ne de Atatürk ile ilgisi vardır.

"Atatürk sosyalist değildi, doğru... Kemalizm ve Marksizm çok ayrı kavramlardır; bu da doğru... Bunların yanında bir başka doğru daha vardır: O da Atatürkçülüğün "McCartizm" demek olmadığıdır." ( Uğur Mumcu )

Türkiye'de bolşeviklik olmayacaktır. Çünkü Türk hükümetinin ilk amacı halka özgürlük ve mutluluk vermektir." ( Mustafa Kemal Atatürk )

"Bizim güttüğümüz "devletçilik" bireysel çalışma ve etkinliği esas tutmakla beraber, mümkün olduğu kadar az zaman içinde ulusu refaha, kalkınmaya, milletin yüksek yararına olacak işlerde özellikle ekonomik alanlarda, devleti fiilen ilgilendirmektir."

Devletçiliğin bizce anlamı şudur:

Kişilerin özel teşebbüslerini ve şahsi faaliyetlerini esas tutmak; fakat büyük bir milletin ve geniş bir memleketin bütün ihtiyaçlarını ve çok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eliyle yönlendirmektir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk vatanında asırlardan beri kişisel ve özel teşebbüslerle yapılamamış olan şeyleri bir an önce yapmak istedi; ve kısa bir zamanda yapmayı başardı. Bizim takip ettiğimiz bu yol, görüldüğü gibi ekonomiye dokunmayan sınrsız-kapitalizmden başka bir yoldur. ( 1936 )

- DEVLETÇİLİK “SOSYAL DEVLET” İLKESİ ÇERÇEVESİNDE EKONOMİK VE SOSYAL KALKINMA PRENSİBİ OLARAK UYGULANMIŞTIR.

marksist-sosyalist modelde devlet, gelir dağılımına müdahale etmekte yetinmemekte bununla ilişkili gördüğü üretime de müdahale etmekte, üretimi zorunlu nitelikli merkezi bir planla planlamaktadır. Bu plana göre bizzat kendisi tek üretici olarak işletmecilik yapmaktadır. Bu teori de, liberalist-kapitalist teorinin uğradığı başarısızlık akıbeti ile karşılaşmış üstelik yakın bir geçmiş öncesinde eski doğu bloğu diye adlandırılan ülkelerde uygulamadan kaldırılmıştır. (Çin’de bu teorinin sürmesi görüntüde olup, gerçek hayatta bu teori terk edilmiştir.)

“Kemalist ideoloji” açısından belirlenmesi gerekli en önemli husus, bu ideolojinin neden “totaliter-dogmatik” değil de “demokratik-pragmatik” olduğudur. Devrin Milli Eğitim Bakanı Dr. Reşit Galip’in, Mustafa Kemal’e yönelttiği bir soruya, Atatürk’ün verdiği cevap şu olmuştur:

“Ben, manevî miras olarak hiçbir nas-ı katı, hiçbir dogma, hiçbir donmuş, kalıplaşmış düstur bırakmıyorum. Benim manevî mirasım ilim ve akıldır. Zaman süratle dönüyor... Böyle bir dünyada asla değişmeyecek hükümler getirildiğini iddia etmek, aklın ve ilmin inkişâfını inkâr etmek olur. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse manevî mirasçılarım olurlar.”

Atatürk’ün birleştirici, toplayıcı, yüceltici, çağdaş ve medenî milliyetçilik anlayışı, bugün de, millî beraberlik ve bütünlüğümüzü her türlü saldırıya karşı korumak, Atatürkçülüğe aykırı çeşitli totaliter ideolojiler karşısında ve başka milletlerle ilişkilerimizde doğru yolu bulmak için sağlam bir rehberdir.

Hemen belirtelim ki, bazı yabancı dillerden farklı olarak, Türkçemizde “milliyetçilik” sözcüğü daima olumlu bir anlam taşır. Milletini canından aziz bilmek yüce bir duygu, asil bir davranıştır. Milliyetçi olmak, değerler hiyerarşisinde, millet gerçeğine ve milleti oluşturan unsurlara gereken yüksek yeri vermektir. Çağımızın en büyük gerçeklerinden biri olan “millet” gerçeğini reddetmeğe kalkışan, millî bilinci ve beraberliği yok edip onun yerine sadece sınıf bilincini ve sınıf kavgasını geçirmek isteyen, milliyetçiliğin asil anlamını çarpıtıp, bu kelimeye aşırı ve ters anlamlar yüklemeğe uğraşanlar vardır. İlerde ayrıntılı şekilde belirteceğimiz gibi, Atatürk’ün temel ilkelerinden biri olan “milliyetçilik”, Türk dilinde taşıdığı olumlu ve güzel anlamıyla, “bütün başka milletleri hor görmek, millet bağı dışındaki bütün manevî, ahlakî ve insanî değerleri hiçe saymak, aşırı şovenliğe kapılmak, saldırgan olmak” gibi çarpık yorumlara elverişli değildir.

Milletini sevmek, ailesini sevmek kadar tabiî ve asil bir duygudur. Mensup olduğu milletin her alanda yücelmesine, ilerlemesine, güçlenmesine hizmet etmek, hem yurttaşlık, hem insanlık görevidir. Yakın aile mensuplarına karşı sevgi duygusu beslemeyi bilmeyen bir kişinin başkalarına karşı böyle bir duygu besleyebilmesi, kendi milletini sevmeyenin insanlığı sevmesi kolay değildir. François Coppee, milliyetçilik konusundaki bir ankete verdiği cevapta şöyle der: “Sokakta rastladığınız ilk çocuğa sorunuz: anasını mı, yoksa komşu kadınları mı daha çok seviyor”

Devletin müdehalesi sosyalizm değildir
Tüm dünyada yaşanan 1929 bunalımı devletin ekonomiye müdahale etmesini bir zorunluluk olarak ortaya koyarken 1999 öncesinde Uzak Doğu da yaşanan ve etkisi azalarak dalga dalga tüm dünyaya yayılan bunalım da bu durumu pekiştirmiştir. En güçlü ekonomilerden biri sayılan Japon Ekonomisi bile Amerika Birleşik Devletleri’nin desteği ile düzelme sürecine girmiştir. Bir iki ülke dışında tüm Avrupa’da ise sosyal devleti ön plana çıkaran partiler iktidara gelmiştir. Dünyada özellikle gelişmiş ülkelerde bu gelişmeler olurken ülkemizde ise sosyal devlet açısından cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanılanın aksine bir süreç yaşanmaktadır. Atatürk’ün ılımlı ve sosyal nitelikli devletçilik ilkesine taban tabana zıt bir ekonomik anlayış uygulanmaktadır. Atatürk’ün devletçilik ilkesi kasıtlı olarak veya bilmeyerek sosyalist ve katı devletçilik kategorisinde bir devletçilikmiş gibi algılanırken veya gösterilirken öte yandan onun nihai hedef olarak ortaya koyduğu serbest pazar ekonomisi ise hiçbir ülkede rastlanmayacak bir şekilde devlet denetiminden uzak uygulanmıştır.

Atütürk’ün laiklik ilkesi çeşitli yürüyüşlerde sloganlaştırılır, cumhuriyetçilik ilkesi 29 Ekim’den 29 Ekim’e hatırlanır iken, diğer ilkeleri -ki, Atatürk’ün birinci derecede önem verdiği ekonomi dikkate alındığında-özellikle devletçilik ilkesi birkaç makale ve birkaç kitap dışında üzerinde durulmayan konular haline gelmiştir.

Atatürk 1 Aralık 1921 günü Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmada bu konu ile ilgili olarak şöyle der: “Bizim hükümetimiz sırf demokratik denilen bir hükümet değildir. Sosyalist hükümette değildir ve gerçekten kitaplarda mevcut olan hükümetlerin bilimsel niteliği bakımından hiçbirine benzemeyen bir hükümettir. İlmî, içtimaî noktadan bizim hükümetimizi ifade etmek lâzım gelirse halk hükümeti deriz”

Görüldüğü gibi herşey açıktır okumak ve akli melekeleri kullanmak yeterli görünüyor. Şöyle düşünelim Atatürk bilim adamı değildi, ancak bilim yolunu önermiştir. Dindar sayılmaz ama dinini sevdiğini defalarca belirtmiştir, ancak dincilerle, gericilere düşman olduğunu belirtmiştir.
Bunu kabul etmek için dini inancı olmasına gerek yok insanın, Atatürk ne olduğunu en cesur çıkışlarıyla korkmadan anlatmış, yazmıştır ve belgelemiştir. Çıkıpta böyle bir insan bir kere olsun sosyalizm derdi bir kere marksizmi överdi.. hayır! Tam aksine tamamen silmiştir bunları. Ancak defalarca şu kelimeleri severek kullanmıştır; Milliyetçilik, Cumhuriyet, Çağdaşlık, Laiklik, Bilim, Kültür, Türk Milleti, Çalışmak...


Bu konuyla ilgili ufak alıntılar yaptığım kaynaklar,

Ahmet İnsel, Devletçiliğin Anatomisi, CDTA, s. 2,419.
Celâl Nuri (İleri), Türk İnkılâbı, Suhulet Kütüphanesi, 1926, s. 219.
Selahattin Özmen, a.g.m., s. 430.
30.11.1998 tarihinde Zonguldak Karaelmas Üniversitesinde verilen konferans metni
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 1, Cilt: I, Kasım 1984
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 2, Cilt: I, Mart 1985
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 43, Cilt: XV, Mart 1999
www.atam.gov.tr

--------------------------------------

Antisosyalizm
Sosyalizm nereden baksak hatalar ve çelişkilerle doluyken birde şu soru var; ne doğrusu peki ?


Aslında en doğrusu bizim ülkemizdedir, o da Atatürkçülüktür (Kemalizm). Özgürlükten yana, milletin değerlerinden ve Ulusal çıkarlarından yana bir ideolojidir (milliyetçilikten yana). Dışa kendini kapatmaz, tam aksine girişkendir, dışa açılmayı planlar ve tüm gelişmiş uygarlık ürünlerini ülkesine katma gayesi güder. Yabancı hayranı değildir, bununla birlikte değişime açık ve bu açıklık sadece gelişim ve çağdaşlık yönündedir; akıl, ilim, fen ve bu yolda çalışma esasına dayanır. Atatürçülük modern dünyayı esas alarak ilerleme gayesindedir. Medeni olmayanlar medeni olanların altında kalmaya mahkumdur demiş Atatürk.. bu sadece dinci-gerici hakkında değil, tüm gericiler ve çağ dışı uygulamalar hakkında söylenmiştir.

-----------------------------------------------------------

Sosyalizm hakkında; nedir.. ne değildir.. ve Atatürkçülük

Sosyalizm, devletin üretim araçlarını kontrol ettiği ve hatta bu araçlara hukuken sahip olabildiği; toplum tarafından ihtiyaç duyulan şeyleri üretmeyi amaçlayan sosyo-ekonomik sistemi ifade eder. Bunu uygulamakta ise liberal sistemlerle yönetilen gelişen ülkelere nazaran çok geride kalır. Sonuçta çöker, katı ve kalıp gibi bir yapısı olduğu gibi hantaldırda.. esnekliği olmadığı için hemen kırılıp dökülür. Şapka gitti kel göründü misali..

Komünizmin liberalizmden beslenip daha ılımlı bir hal alması durumunu ifade eder sosyalizm, sanki daha çok ılımlılık maskesi de diyebiliriz, tıpkı ılımlı islam gibi. (ılımlı-sinsi aynı anlama geliyor gibi) Birde bunların üstüne sosyalizmde liberalizmden beslenmeye başlamıştır. Ne kaldı geriye.. Sosyalizm zamanla çeşitli kollara ayrılmıştır.. Çoğunun Liberalizmden tek farkı adıdır.. kalkıp birisi liberal olupta aynı düşünceyi paylaşıyor olabilir. Eski komünistler ve sosyalistler yiğitliğe bok sürmemek adına kıvıra kıvıra evrim modeline uymuşlardır, maymundan insana en son gelen kendileri olmuştur işin komik yanı..

Kemalizmle Sosyalizmi eş tutan sığ görüşlü kimseler vardır, bunların çoğu aslında Atatürk'ün değerlerine uzaktır ve Türkiye deki zararlı oluşumlara, bölücü unsurlara destek veren guruplardır. Sosyalizmin yaşattığı tek eşitlik sefalette eşitliktir.

Atatürk en başta ılımlı bir devlet anlayışı güderken sosyalizmden uzak durmuştur. Zamanla çeşitli kılıklara giren sosyalizm diğer bir yandan ona eşlik eden kapitalizm kendi içinde uygulamalarıyla farklı isimlerdeki ikiz kardeşler gibidir. Ancak birbirine bu kadar benzeyen insanların birbirine bakıp sanki apayrı şeyleri savunuyormuşçasına yabancılaşmasına ne demeli.. Bunun oranı yadsınamayacak kadar fazladır.


Atatürk’ün Bakanlar Kurulunun Görev Ve Yetkisini Belirten Kanun Teklifi Münasebetiyle 1 Aralık 1921 (1337) tarihinde TBMM’de yaptığı konuşmadan,
.....
... Fakat belki arkadaşlarımızdan bazılarıyla mazbata muharriri beyefendinin söylemek istediği başka bir şeydir. Yani: “Bu hükümet demokrat bir hükümet midir, sosyalist bir hükümet midir, yani şimdiye kadar okuduğumuz kitaplarda ismi zikredilen hükümetlerden hangisidir?” buyurdular! Efendiler bizim hükümetimiz demokratik bir hükümet değildir, sosyalist bir hükümet değildir. Ve gerçekten kitaplarda var olan hükümetlerin, bilimsel niteliği bakımından, hiçbirine benzemeyen bir hükümettir. Fakat ulusal egemenliği, ulusal iradeyi gerçekleştiren bir hükümettir, bu nitelikte bir hükümettir! Bilimsel açıdan bizim hükümetimizi ifade etmek gerekirse “halk hükümeti” deriz. Anayasamızın birinciden dördüncüye kadar olan maddeleri hükümetin ne olduğunu, kimin tarafından yönetildiğini, yöneten heyetin kuvvet ve görevini düzenlemiştir.

Fakat sistem bakımından dahi düşündüğümüz zaman, biz hayatını, bağımsızlığını kurtarmak için çalışan, zavallı bir halkız! Niteliğimizi bilelim. Kurtulmak, yaşamak için çalışan ve çalışmaya mecbur olan bir halkız! Bundan dolayı her birimizin hakkı vardır. Görevi vardır. Fakat çalışmak sayesinde bir hakkı kazanırız. Yoksa arka üstü yatmak ve hayatını çalışmadan geçirmek isteyen insanların bizim topluluğumuzda yeri yoktur, hakkı yoktur! (alkışlar) O halde ifade ediniz efendiler! Halkçılık, toplumsal düzenini, çalışmasına, hukukuna dayandırmak isteyen bir sistemdir. Efendiler! Biz bu hakkımızı ve bağımsızlığımızı koruyabilmek için hepimizi, ulusumuzu mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı ulusal savaşımı doğru bulan insanlarız. Bundan dolayı bu ve bu gibi açıklamalarla hükümetimizin dayandığı esasın, toplumsal bilimlere dayanan bir esas olduğunu açıkça görürüz! Fakat ne yapalım ki demokrasiye benzemiyormuş, sosyalizme benzemiyormuş, hiçbir şeye benzemiyormuş! Efendiler biz benzememekle ve benzetmemekle iftihar etmeliyiz! Çünkü biz bize benziyoruz efendiler (alkışlar)!

"Atatürk sosyalist değildi, doğru... Kemalizm ve Marksizm çok ayrı kavramlardır; bu da doğru... Bunların yanında bir başka doğru daha vardır: O da Atatürkçülüğün "McCartizm" demek olmadığıdır." ( Uğur Mumcu )

"Türkiye'de bolşeviklik olmayacaktır. Çünkü Türk hükümetinin ilk amacı halka özgürlük ve mutluluk vermektir." ( Mustafa Kemal Atatürk )

"Mustafa Kemal Paşa tabii ki sosyalist değildir. Ama görülüyor ki iyi bir teşkilatçı... Kabiliyietli bir lider, milli burjuva ihtilalini yönetiyor. İlerici akıllı bir devlet adamı. Bizim sosyalist devrimimizin önemini anlamış olup, Sovyet Rusya'ya karşı olumlu davranıyor. O, istilacılara karşı bir kurtuluş savaşı yapıyor. Emperyalistlerin gururunu kıracağına, padişahı da yardakçıları ile birlikte silip süpüreceğine inanıyorum. Halkın ona inandığını söylüyorlar; ona, yani Türk halkına yardım etmemiz gerekir. Türk hükümetine, Türk halkına saygı gösteriniz. Büyüklük taslamayınız. Onların işine karışmayınız... Kendimiz fakir olduğumuz halde Türkiye'ye yardımda bulunabiliriz. Bunu yapmamız gereklidir. Moral yardımı, yakınlık, dostluk, üç kat değeri olan bir yardımdır. Böylece Türk halkı yalnız olmadığını hissetmiş olacaktır." ( Lenin'in Türkiye'ye gönderilen ilk Sovyet büyükelçisi olan Aralof'a söylediklerinden... )

Türkiye’deki devletçiliğin sosyalist teorilerden alınarak uygulanan bir sistem olmadığı, Türkiye’ye özgü olduğu sık sık vurgulanmıştır.

-Türkiye'nin tatbik ettiği devletçilik sistemi, 19 .asırdan beri sosyalizm teorisyenlerinin ileri sürdükleri fikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu Türkiye'nin şartlarından doğmuş Türkiye'ye has bir sistemdir. Devletçiliğin bizce anlamı şudur; Kişilerin özel teşebbüslerini ve şahsi faaliyetlerini esas tutmak, fakat büyük bir milletin ve geniş bir memleketin bütün ihtiyaçlarını ve çok şeyler yapılmadığı göz önünde tutarak, memleket ekonomisini bir süreliğine devletin eline almak. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk vatanında asırlardan beri şahsi ve özel teşebbüslerle yapılamamış olan şeyleri bir an önce yapmak istedi; ve kısa zamanda yapmayı başardı.

(Bu sözlerdende anlaşıldığı gibi Atatürk özel girişimin başlatamadığı işleri başlatmak gayesi gütmektedir. Bu yüzden devlet fazlasıyla üretime katılmıştır,zaten Atatürk devletin üretimini onaylıyor; fakat yanında halkın üretimini ve özel girişiminide destekliyor )

Eskiden sosyalist geçinenler Ata'yı beğenmezdi zamanla kafalarına dank etti; ancak bu seferde yine tam Kemalist olamadılar gitti. Bulanık ve anlamsız bir durumları vardır.

“Bizde devletçilik, bazılarının sandığı gibi, sosyalist teorilerden ilham alınarak kurulmamıştır. Yani bizim devletçiliğimiz bir sosyalist ekonomi düzeni değildir; ama devletçilik, liberal-kapitalist bir sistem de değildir. Devletçilik Türkiye’nin koşullarından, öz ihtiyaçlarından doğmuş, Türkiye’ye has bir sistemdir”. Ekonomi politikasında buna üçüncü yol, yahut karma ekonomi modeli de denilebilirdi.''

Türkiye'de bolşeviklik olmayacaktır. Çünkü Türk hükümetinin ilk amacı halka özgürlük ve mutluluk vermektir."

(atatürk)


konuyla ilgili kaynaklar;

http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=Print&DergiIcerikNo=817&Yer=DergiIcerik
http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=46338ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 31, Cilt: XI, Mart 1995

.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Güzel bir yazı..

Sosyalizm yobaz ve tutucu bir rejimdir. Şeriattan farkı biçimdir sadece. Kupkuru bişey sosyalizm.

Liberalizm olsaydı Rusyada sosyalizme gerek kalmazdı. İşte bu yüzden doğdu sos. Bir okuyun bin düşünün. Her tür kitabı okuyun.. Sosyalizmin doğru söylediğini ve güzel duygularını görmekten uzak değiliz, ancak sosyalizm bir dogma bir inanç. Biraz bilim ve gerçek liberalizmi getirir. Zaten liberalizmde bunları getirdi.

Bizim izlememiz gereken Ulusal bir anlayışla aynen Amerika gibi, Avrupa ve Japonya gibi liberal olmak, sola dönmemek sağa dönmemek hedefe ilerlemek.. Sağ sola bakıp karşıya geçin, idoloji sanırsanız oraları bir aracın altında kalırsınız.

antisosyalizm dedi ki...

antisosyalizm hakkında ..


antisosyalizm altında petrol çıkınca toprağının değerinin milyonda bir payıyla def edilmemen için olman geren karşı duruştur.

Şeriatın benzerlerine karşı çıkmaktır.

Şeriat: din olduğu ileri sürülen hurafelerin ülkeyi yönetmesidir.

Komünizm ve Sosyalizm: Din olmadığı ileri sürülen hurafelerin ülkeyi yönetmesidir.

Biri sağdır biri soldur..

Al birini vur ötekine..